Döviz kurlarında yaşanan ani hareketlerin ve enflasyona bağlı maliyet artışlarının şirketlerde finansal suiistimallere zemin hazırladığına işaret eden Adli Muhasebe ve Hile Denetimi Uzmanı Fikriye Aslan, son dönemde bankadan kredi çekmek için“Bilançolarda makyaj” hilesinde artış gözlediklerini söylüyor. Ayrıca Pandemi’den bu yana şirket içi suiistimallerde ise yüzde 20 artış tespit ettiklerini belirten Aslan, uzaktan çalışma modelinin denetimi güçleştirdiğini belirtiyor.
Türkiye’nin tek kadın Adli Muhasebe ve Hile Denetimi Uzmanı olan Pusula Danışmanlık’ın Kurucusu Fikriye Aslan, şirketlerde eskiye oranla daha sık yaşanan mali suçları ve suiistimalleri anlattı.
Firmaların mali işlemlerini denetleyen, patronların talebiyle firmalarda çalışan suiistimallerini araştıran Aslan, belirsizlik dönemlerinde her türlü suiistimalin dikkat çekici şekilde arttığını söylüyor.
Özellikle döviz kurlarında yaşanan ani hareketlerin ve enflasyona bağlı maliyet artışlarının şirketlerde finansal suiistimallere zemin hazırladığına işaret eden Fikriye Aslan, kredi almanın zorlaştığı bu dönemde bilançolarda eskiye oranla çok daha fazla nitelikli usulsüzlükle karşılaştıklarını söyledi.
Denetledikleri işletmelerde “Bilançoların gerçeğe uygunluğunu, tahsilatların gerçek olup olmadığını, karşılığında ne kadar hizmet satın alındığını ve cari işlem sonuçlarını” incelediklerini belirten Fikriye Aslan,“Şu günlerde en çok karşılaştığımız olay mali tablo hileleri” dedi.
Öz kaynakları sıkıntıya girmiş, kredibilitesi zarar görmüş, maliyetleri ve ciroları çok hızlı değişmiş firmalarda krediye erişim için “Makyaj” adı altında çok fazla “Kalem oynatıldığını” belirten Aslan, aktiflerini yüksek gösteren firmaların bu şekilde krediye ulaşmaya çalıştıklarını söylüyor. İhtiyaç duyulan kredinin miktarına göre makyajın boyutunun da büyüdüğünü belirten Aslan, bazı firmalar için bu usulsüzlükler makyaj düzeyinde kalırken bazıları içinse makyajı aştığını belirtiyor. Firmaların kredibilitelerini yüksek göstermek için yapacakları usulsüzlüklerin ise çok fazla yolu var.
Hilenin izini sürmeye mali tablolardan başlıyoruz
Ekonomik dalgalanmaların suistimallere açık alanlar oluşturduğunu, böyle dönemlerde işlerinin arttığı belirten Aslan, “Hilenin izini sürmeye mali tablolardan başladıklarını açıklıyor. Aslan, böyle bir suiistimalin bütün boyutlarıyla tespitinin 3 aydan 6 aya kadar sürebildiğini ifade ediyor. “Sahte faturalar bize kokar” diye konuşan Aslan, en çok yapılan mali tablo hilelerinden birinin ciroyu yüksek göstermek olduğuna işaret ediyor.
“Firma fazladan fatura kestirir, raporlama bittikten sonra malları iade alır. En sık yapılan şey bu” diyen Aslan, İnsanların kendisine, “Bu kadar çok çalışmama rağmen kazandığım para nereye gidiyor?” diye sorduğuna dikkati çekiyor. Aslan, şirket içi bir suiistimalin en iyi ihtimalle 4 yılda anlaşıldığını, 18 yıl fark edilmeyen suiistimallere şahit olduğunu söylüyor.
Tahsilatına bakmak lazım
İşlerinin “Kötüye karşı önlem almak” olduğunun altını çizen Aslan, “Burada işveren, yönetim kurulu üyeleri ya da ortakların dikkat etmesi gereken nokta, siparişin ya da satışların tahsilatının yapılmış olmasından prim vermektir. Yani tahsilatını bakmak lazım. Ciro çok şişik ancak parası nerede? Burada tedbir noktası budur. Sürekli düşük giden limitler birden yükseliyorsa, oradan bir şimşek çakmalı. Siparişler ayın son birkaç gününe mi yığılıyor? Buralar sinyal veriyor aslında” uyarısında bulunuyor.
Pandemiden bu yana yüzde 20 arttı
Şişik ciro karşısında vergi durumunun sorulmasına Aslan, şu yanıtı veriyor: “Sanal bir satış yapıp vergisini ödeterek, bir ay sonra o mal iade olduğunda vergiden düştüğü için karşı taraftan KDV’sini alabilir. Vergi açısından da iade gelen malın KDV’sini indirim konusu yapıyorsunuz. Öbür taraftan hesaplanan KDV yapıyorsunuz muhasebe yönünden, yani KDV dengeleniyor. Ancak cebe giren para başkasında” diye anlatıyor yaşananları. Suistimallerin pandemiden bu yana yüzde 20 arttığına işaret eden Aslan, “Fatura yaratma ve fatura oynamada sahtecilik yüzde 20 arttı. Uzaktan çalışmanın çok güzel yönleri var ama denetimi zorlaştırdı diyor.
Finansal Suistimale Uğrayan Firmaların R’si Suistimaden kaynaklanan zararı tazmin edemiyor
Suiistimal İnceleme Uzmanları Derneği (ACFE)’nin 2022 yılı raporundaki veriler firmaların karşılaştıkları suiistimalleri göstermesi açısından çok çarpıcı. 125 ülkede 2.504 vakanın incelenmesi ile ortaya çıkan verilere göre finansal suiistimale uğrayan firmaların yüzde 52’si suiistimalden kaynaklanan zararı tazmin edemiyor. Çünkü suiistimal gerçekleştikten sonra karmaşık kayıt sistemi içinde hasarı tespit etmek zor olduğu kadar, firmalar bu durumu gizlemek istiyor. Dünyada bir firmanın uğradığı suiistimali tespit süresi ortalama 14 ay. Çünkü minareyi çalan kılıfını da uyduruyor. Bu sürede firmalar yine küresel ortalamaya göre ayda 8.300 USD kaybediyor. Küçük işletmelerde fatura suiistimalleri büyük işletmelere göre 2 kat fazla. Çek ve diğer ödeme tahrifatları yoluyla işlenen suçlar ise büyük işletmelere göre 4 kat fazla. Firmalara karşı işlenen bu suçların tespiti ile ilgili istatistik de çok çarpıcı. Yüzde 40’tan fazla vaka, ihbar yoluyla tespit ediliyor. Burada ihbarcı yüzde 50 oranında diğer çalışan oluyor. İhbar olmadığı sürece tespit zor çünkü bunun için iyi çalışan bir denetim mekanizmasına ihtiyaç var ve firmalar bu tip bir denetime yatırım yapmak yerine bu riski satın alıyor.
Para Dergisi Ekim 2023 - İnanılmaz Suistimaller
Türkiye'de büyük şirketlerin neredeyse tamamı, bağımsız denetim şirketleriyle çalışır. Şirketlerin patronları da bu denetim raporlarını dikkatlice inceleyip gerekli tedbirleri alırlar. Bu konuda hem uluslararası hem de yerli birçok denetim şirketi Türkiye'de faaliyet gösteriyor...
Pusula Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı / Hile Denetimi ve Adli Muhasebe Uzmanı Mali Müşavir Fikriye Aslan hatırlatıyor
Daha az vergi ve sigorta primi ödemenin yasal yolları var
“Yasalara uyarak, yasaların size tanıdığı yolları bilerek ödediğiniz vergiyi ve sigorta primlerini azaltabilirsiniz” diyen Fikriye Aslan, bu alanda firmaların farkındalıklarını artırmak için eğitim ve danışmanlık hizmeti veriyor.
Muhasebe ve finans yönetimi alanında 30 yıla yaklaşan deneyimiyle Fikriye Aslan firmaların daha az vergi ödemekle ve teşviklerden yararlanmakla ilgili yasal yolları hala çok iyi bilmediğini düşünüyor.
Aslan’a göre vergisel yüklerin yönetilmesi basiret sahibi bir patronun, yasaları bilen, gelişmeleri takip eden bir mali yöneticinin çok iyi bilmesi gereken bir konu.
“Yasalara uyarak, yasaların size tanıdığı yolları bilerek ödediğiniz vergiyi ve sigorta primlerini azaltabilirsiniz” diyen Fikriye Aslan, bu alanda firmaların farkındalıklarını artırmak için eğitim ve danışmanlık hizmeti veriyor.
“İletişim, yatırım, pazarlama danışmanlığı alan çok firma var ama daha az vergi ödemekle ilgili danışmanlık alanı çok az görürsünüz” diyen Fikriye Aslan’a göre vergi yükünün bu kadar ağır olduğu bir ortamda firmaların bu işe çok daha fazla dikkat etmeleri gerekiyor. Çünkü devlet yaptığı yasal düzenlemeler ile firmalara bunun yolunu da açmış durumda.
“Daha az vergi ödemek için finansal raporlarınızla oynamanız, yasal sınırları zorlamanız gerekmiyor” diyen Aslan, bu noktada kavramların yeterince anlaşılmadığını belirtiyor. Aslan, daha az vergi vermenin yolları ile ilgili şu bilgileri veriyor. “Devlet firmalara bir takım haklar tanımış, stoklarınızı kayda alırken, ihracat ve ithalat yaparken, yurtdışında üretim yaptırırken tamamen yasal yollarla ödeyeceğiniz vergiyi azaltabilirsiniz. Ayrıca yeni yatırımcıya, genç girişimciye, yeni üretim hattı kuran işletmeciye tanınan teşvikler ve haklar var. Bu hakları kullanarak teşvik geliri elde etmek ve bazı vergi ve sigorta prim yüklerinden kurtulmak mümkün.”
Aslan özellikle devletin çalışanlar için verdiği teşvikleri ve bunların sağladığı vergisel avantajları şöyle dile getiriyor: “Devlet, şirketlere özellikle çalışan personele yönelik önemli teşvikler veriyor. İş verenler ya bunlardan habersiz oldukları için ya da doğru yönlendirilmedikleri için bu fırsatlardan yararlanamıyor. Oysa yeni işe girenlerde yüzde yüz diğer çalışanlarda ise yüzde 45’e kadar prim avantajları mevcut. Bu oranlar bu imkanlardan yararlananlar için piyasada önemli rekabet avantajı sağlar.
Vergi yasalarını ve içtihatları çok sıkı takip eden Aslan’a göre Ticaret Kanunu ve Vergi Usul Kanunu’nda devlet bu yolları son derece geniş tutmuş ve içtihatlardan yeterince yararlanmış. Ancak firmalar çoğu zaman bilgisizlikten kimi zamansa korktukları için bu haklardan yararlanamıyor.
Firmaların mali yöneticilerine verdikleri eğitimlerde ve danışmanlıklarda bunu çok net gördüklerini söyleyen Fikriye Aslan, zamanın daha az vergi ve prim ödemek için doğru zaman olduğunu ve bunda yasal açıdan korkacak bir şey olmadığını hatırlatıyor. Yine de ekliyor “Siz yine de devlete karşı olan yükümlülüklerinizi mutlaka bir bilenin danışmanlığı ile yönetin.”
Ekonomiyi soğutma tedbirleri, faiz artışı ve bankaların muslukları kapaması yüzünden şirketler zor durumda. Adli muhasebe ve hile denetimi uzmanı Aslan, konkordatoların artacağına işaret ederek, 'Kendini çeviremeyen firma konkordato ilan eder.' dedi.
Seçimlerin hemen ardından üst üste üç ayda yapılan faiz artışı ile politika faizi yüzde 25'e çekildi. Bu faizin de yabancı girişi için yeterli olmayacağı yüzde 35'in talep edildiği öne sürülüyor. İç piyasaya yönelik düzenlemeler kemer sıkma tedbirleri olarak yorumlanıyor. Faiz artışları yüzünden kredi maliyetleri de yükseldi. Piyasada çarklar yavaşlamaya başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın atadığı ekonomi yönetimi bütçeyi dengelemek ve iç talebi kısmak için temmuz ayında vergi zamları da yaptı. Bundan sonra enflasyonun ateşi iyice harlandı. Bu durum ekonomideki güveni iyice bozdu. Dün TÜİK tarafından açıklanan ağustos ayı ekonomik güven endeksine göre, ekonomik güven temmuz ayında 99.3 iken ağustos ayında yüzde 5.2 oranında azalarak 94.1 değerini aldı. Endeks mayıs ayında ise 100.3 ile iyimser seviyede idi. Endeksteki en ağır çöküş tüketici tarafında yaşandı. Özellikle vergi zamları ve seçim sonrası döviz fiyatlarının serbest bırakılarak kurların 30 TL'ye yönelmesi yüzünden mayıs ayında 91.1 olan tüketici güveni ağustosta 68'e düştü.
KURULUM AZ KAPANIŞ ÇOK
Gelişmeler güven endeksleri ile de sınırlı değil. TOBB'un kurulan kapanan şirket verileri temmuz sonuçlarına baktığımızda temmuz ayında kurulan şirket sayısı yüzde 1.1 azalırken, kapanan şirket sayısında yüzde 10 artış oldu. Bu veriler haziran ayına kıyasla olanlar. Geçen yılın temmuz ayı ile kıyasladığımızda kurulan şirket sayısı yüzde 11.7 artarken, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 19.7 düştü ve kapanan şirket sayısında ise yüzde 30.3'lük artış oldu. Kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı ise yüzde 86.5 arttı. Yılın ilk yedi ayında da kurulan şirket sayısında yüzde 1.8'lik azalma olurken, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 16.4 azaldı. Kapanan şirket sayısı binde 1 artışla hafif seyretse de ilk yedi ayda kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısındaki yüzde 23.8'lik artış dikkat çekiyor. Limited ve anonim şirketler kriz derinleştikçe etkilenmeye başlarken gerçek kişi ticari işletmeler ekonomik değişimden hemen etkilenen kesim olduğundan TOBB verileri gelmekte olanın habercisi diyebiliriz. Nitekim BloombergHT'den Cemre Nur Karaca'nın 24 Ağustos tarihli haberine göre, “Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi tarafından yayımlanan verilere göre karşılıksız çek adedi temmuzda aylık yüzde 85 artarak 18 bin 426 oldu. Artan finansman ihtiyacı nedeniyle çareyi çek yazmakta bulan sanayi sektörü temsilcileri karşılıksız çek oranlarındaki artışın piyasayı nakde döndürdüğünü ve önlem alınmazsa ticaretin durma noktasına geleceği uyarısı yaptı.”
BANKALAR İNSAFLI DAVRANMALI
Bu ortamda adli tatilin bitmesi ile birlikte konkordato başvurularının patlama yapabileceği öne sürüldü. Geçen günlerde sohbet etme fırsatı bulduğumuz adli muhasebe ve hile denetimi uzmanı Fikriye Aslan, firmaların bankalara olan kredi borçlarını ödemekte zorlandıkları için konkordato yoluna gittiklerini söyledi. Firmaların konkordato hazırlıkları yaptığına ilişkin duyumlar olduğunu belirten Aslan, şunları aktardı: “Adli tatilin bitiminden önce piyasaya çok şehir efsanesi de gelir. Konkordatoyu haklı yapanlar da var ama kötü niyetine çare olarak kullananlar da. Bankaya borcun vardır. Anlaşabilirseniz ancak vadeyi uzatırsınız. Ticari borç vardır ama karşılığında mal da vardır. Elindeki malını alacaklıya verirsin. Bankalarda o yok. Kesinlikle ödeyeceksin diyorlar. Üçüncü taksitten sonra parayı istiyorlar. Şirketler de bunun üzerine basıyor konkordatoyu. Şirket bunu yaparken ekonomik zorluklar yüzünden yapıyor. Şirketin yaşaması için konkordato imkan sağlıyor. Önümüzdeki günlerde bu tür gelişmelerin çok olacağı kesin. Bugün bu ortamda kendini çeviremeyen firma konkordato ilan eder. Tabi suistimaller ve şirket soymalar da çok oluyor.”
İFLAS ERTELEMEYE DÖNDÜ
“İflas erteleme uygulamasının piyasada ortaya çıkardığı yıkıcı etkiyi düzenlemek amacıyla gündeme gelen konkordato uygulaması, dönüp dolaşıp iflas erteleme gibi kullanılmaya başlandı.” diyen Fikriye Aslan, “Gerçekte ödeme gücü olan firmalar, mali kayıtlar üzerinde kalem oynatarak ödeme sorumluluklarından kaçarken, işini hakkıyla yapmış firmalar alacaklarına ulaşamadıkları için sıkıntıya düşüyor. Piyasa barışını ve güveni bozarak orta vadede yıkıcı sonuçlar doğurabilecek bu yaklaşımı çok iyi izlemek ve hileli finansal raporlama yoluyla konkordato uygulamasının suistimal edilmesine engel olmak gerekiyor.” sözleri ile ilgilileri uyardı.
Enflasyonist ortamın getirdiği suistimale de dikkat çeken Aslan, “Piyasa borçlarını bir biçimde yöneten firmalar yüksek faiz, yüksek enflasyon baskısı altında bankalara olan taahhütleri karşısında sıkıntıya düşmeye başladılar. Bu durum kimi kötü niyetli firmaları konkordato yoluyla bankalara olan borçlarını yönetme eğilimine sokmuş olabilir. Niyetimiz kimseyi delilsiz suçlamak değil ama 30 senelik mesleki deneyimimiz ve piyasa tecrübemiz artan konkordato taleplerinin mali tablolar üzerinde yapılan manipülasyonlara dayanabileceğini bize söylüyor. Asıl amaç enflasyonist ortamın yarattığı belirsizlikte zaman kazanmak ve böylece faizden ve icra takiplerinden kurtulmak olabilir. Bu dönemde ticaret mahkemeleri heyetlerine ve komiserlere çok önemli bir görev düşüyor.” diye konuştu.
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMENİN CEZASI YOK!
Adli muhasebe ve hile denetimi uzmanı Fikriye Aslan ile sohbetimizde gayrimenkuldeki rant ve ülkedeki fiyatlama davranışları da gündeme geldi. “Bugün pahalı dediğiniz şey yarın ucuz oluyor.” diyen Aslan, “Sebepsiz zenginleşmenin cezası yok. Hukuk var ama yaptırımı yok. Herkes birbirini nasıl boğarım derinde. Mal sahibi diyor ki; aşağıdaki 50 bine oturuyor, bizim ki 5 bine oturuyor. Gel bunu 20 yapıp ortada anlaşalım denmesi lazım.” ifadelerini kullandı.
KONKORDATO ŞİRKETLERİ YAŞATMAK İÇİN VAR
İflas erteleme 2018'de kaldırıldı. Çünkü uzayan yargı süreci başta olmak üzere birçok başka olumsuz neden bu müessesenin çökmesine neden oldu. Yerine konkordato kondu. Bir dönem ülkemizde konkordato furyası yaşanmıştı. Hatta vatandaşın da konkordato ilan edebileceği fakat maliyetlerin yüksek olduğu bilgileri basında yer aldı. Diğer yandan ticaret mahkemesinin bir firmanın konkordato talebini kabul etmesinden sonra bir anda haciz yoluyla yapılan icra takipleri ortadan kalkıyor. Borçlu aleyhine ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir uygulanamıyor. Borçlu bu dönemde görevlendirilen 'komiser heyeti' kontrolü altında işlerine devam edebiliyor.
KİRA DAVALARI DÖRT YILDA ZOR BİTİYOR!
Kira tespit davalarının çok uzun sürdüğüne de değinen Aslan, iki yılın sonunda ancak davanın bittiğini, eğer taraflardan biri istisnafa giderse dört seneye çıktığını bildirdi. Türkiye'de gurbetçilerin çok fazla yatırım amaçlı gayrimenkulü olduğuna dikkat çeken Aslan, kira anlaşmazlığında beş yıldan sonra emsal tespit davası açılabildiğini belirtti. Yakın zamanda uyarlama davalarının da gündeme geldiğini anlatan Aslan, bu yeni dava türünde henüz sonuç alınmadığını, en doğrusunun iki tarafın da mutabık kalacağı bir tutarda anlaşmak olduğunu ifade etti.
Pandemi Döneminde Suistimal ve Yolsuzluk: "Kurtlar Puslu Havayı Sever"
Bütün dünyayı saran COVİD-19 salgını ve sonrasında yaşanan problemler; birçok şirketi kriz yönetimi konusunda hazırlıksız yakalamıştır.Birçok şirketin ekonomik kriz dönemlerinde kriz yönetimi politikaları olsa dahi, salgın hastalık ve sonrası için bir yönetim ve denetim planı bulunmamaktadır.
Pandemi döneminde bir çok şirket; özellikle evden çalışma, ofiste dönüşümlü çalışma gibi alternatif çalışma yollarına yönelmişlerdir.Üst düzey yöneticilerin veya şirket ortakları ise; yaşları ve kronik rahatsızlıkları dolayısıyla şirketteki görevlerinin başında her zamankinden daha az bulunmuşlardır.Bu durum yeterli kontrol ve denetim zayıflığına yol açmıştır.Suistimal yapmak için bekleyen ve fırsatını bulan kişiler bu durumdan faydalanmış olabilirler.
Suistimal yapmak isteyen kişiler için, bu durum bulunmaz nimettir, çünkü o anda dikkatler dağılmıştır, kimin ne yaptığı belli değildir.Herkesin öncelikleri önce canını kurtarma ve sağlıklı kalmak üzerine değişmiştir.
Hilenin üç sac ayağı mevcuttur; bunlar Baskı-Fırsat-Haklı göstermedir.
Bu dönemde bunların her birinin gerçekleşmesi için yeterli zemin bulunmaktadır.
Baskı; kişinin zorunlu bir ihtiyacından doğabileceği gibi, daha güzel yaşama isteğinden de kaynaklanabilir.Zorunlu bir sağlık harcaması veya okul ödemesi, kredi borcu, kumar borcu, lüks tüketim isteği, daha güzel ve büyük bir ev, daha güzel eşyalar, lüks elbiseler veya mücevher isteği, çocuklarının daha güzel yaşaması için çaba veya 2.bir eş bu baskıya sebep olabilir.
Fırsat; özellikle pandemi döneminde denetim boşlukları beklediği fırsatı önüne getirmiş olabilir.
Haklı gösterme; önceleri suiistimali yapan kişi “borç almıştım geri verecektim”diyerek kendi vicdanın rahatlatmaya çalışır, bu durumda olan tespit ettiğimiz olaylar oldu.Şirketten farkettirmeden aldığı parayı sonraki aylarda kısım kısım geri ödediği görülmüştür.2.seferde daha büyük miktarda hesabına geçirip ödememiştir.Bir süre sonra “zaten ben bunu hakkediyorum, yıllarca üç kuruşa çalıştım, patron hiç zam yapmadı, üzerime ait olmayan bir sürü işi yapıyorum fakat karşılığını alamıyorum, gece gündüz mesai yapıyorum fakat mesai ücretim yok, yıllardır her türlü işlerini yapıyorum yine de terfi edemiyorum” gibi vicdanını rahatlatarak suiistimali arttırarak devam etmektedirler.
Kimler Hile Yapar; Uluslararası Suistimal İnceleme Uzmanları Derneği ACFE’nin ve diğer üyesi olduğumuz derneklerin yapmış olduğu denetimlerin istatistikleri sonucunda kimlerin hile yaptığı ile ilgili ilginç sonuçlar vardır:
İstatistiklere göre; Kimler hile yapar?
Her yüz kişiden
Her durumda hile yapar….…..
Hiçbir durumda hile yapmaz…
Fırsatını bulunca hile yapar….u
Burda dikkatimizi çeken u oranın çok fazla olduğudur, fırsatını yakalarsa hile yapacağına göre bu fırsatı vermemek en doğru yöntemdir.Aynı anda luk bir kitle daha koyarsak gibi çok büyük bir kitle ile şirketler suitimal konusunda karşı karşıya kalabilirler.
Suistimale karışan kişiler genelde tek başlarına yapmazlar, en az üç kişiyle bunu uzun yıllar devam ettirebilirler.Bu suiistimalin yapıldığını ve tespit edilmediğini gören diğer şirket çalışanları ise, kendi adına başka bir suiistimal yaratır veya varolan suiistimalin içinde yer alır.Böylece suiistimal pastası büyür, rakamlar büyür.Sonuçta şirket en fazla birkaç yıl içinde iflas durumuna gelebilir.
Bu dönemde yapılması olasıklı suiistimaller çokçadır.Örneğin;
Satın alma bölümlerinde çalışanları yeterli fiyat araştırması yapılıp yapılmadığı kontrolünden sıyrılarak, anlaşma yaptığı ve kendisine fayda sağlayacak firmalardan alım yapmış olabilirler.Bu alımların ödeme vadeleri konusunda esneklik sağlanmış olabilir.Onaylı tedarikçi listeleri bulunsa dahi o firmaların çalışmadığı gerekçesi ile farklı firmalardan alımlar yapılmış olabilir.Finasman bölümü çalışanları ile işbirliği yaparak ödemeleri konusunda çıkarlarına göre hareket etmiş olabilirler.
Pazarlama ve satış bölümünde çalışanları, müşterilere farklı fiyatlardan ve miktarlardan satış yapmış olabilirler.Belli bir ödeme ve tahsilat politikası olan prosedürlerde farklı tahsilat uygulamış olabilirler.Depo ve sevkiyat bölümündeki çalışanlarla işbirliği yaparak 2.kalite adı altında 1.kalite ürünleri satmış ve faturalandırmış, aradaki farkı kendileri tahsil etmiş olabilirler.
Depo ve sevkiyat çalışanları gelen ürünlerin kalitesini ve onaylanmış miktarını kontrolden özellikle kaçırarak uygunluk vererek depoya farklı isimler altında koymuş ve çıkartmış olabilirler.Olduğundan farklı ürün satılmış ve olduğundan farklı ürün alınmış olabilir.
Bordrolama ve insan kaynakları bölümlerinde çalışanları, yeterli bilgi ve donanıma sahip olmayan kişileri ve tanıdıklarını bu dönemde işe almış ve gereğinden fazla maaş vermiş olabilirler.Sanal çalışan yaratıp, maaşlarını kendi hesaplarına veya anlaşmış oldukları sanal kişilerin hesaplarına aktarıp böylece paylaşımda bulunmuş olabilirler.Olmayan mesaiyi varmış gibi tahakkuk ettirmiş veya mesaiyi farklı saat ve günlerde arttırımını yapmış olabilirler.Çalışanlara Maaşlarından kesinti gibi gösterip, banka hesaplarına eksik yatırmış aslında kesinti rakamını kendi hesaplarına aktarmış olabilirler.
Muhasebe ve finansman çalışanları banka kayıtlarında olan gerçek ödeme ve tahsilatları farklı firmalardan gelmiş veya farklı firmalara yapılmış gibi kayıt yapmış olabilirler.
Şirketin üst düzey çalışanları ve CEO ları, yönetici ortakları, şirketteki görev yerini sağlamlaştırmak ve performansını çok daha başarılı göstermek adına şirketi olduğundan daha iyi göstermek adına olmayan satışları var gibi fatura düzenleyerek ciroyu arttırmış ve diğer çalışanlara baskı yaparak bu durumu gizlemiş olabilirler.Ciro üzerinden yıl sonu primi almak adına özellikle satış faturası düzenlemiş, bir sonraki adımda primini aldıktan sonra karşı taraftan bıu faturanın iadesini almış olabilirler.Özellikle burda izlenen yol; ürün hareketi yapmadan “danışmanlık-proje danışmanlığı-koleksiyon hazırlama-ekspertiz danışmanlığı ” gibi isimler altında fatura düzenleterek mal hareketlerini göz önünden kaçırma yolunu izlemektedirler.Düzenlenen bu tür faturaların bedelinin uzun zaman tahsilat yapılamaması durağan hale gelmesi ve yine de icra takibi gibi yasal yollara başvurulmamış olması bizim dikkatimizi çeker noktalardır.
Böyle durumlarda şirket CEO’nun sanal fatura düzenlemesi ayrıca şirketi vergi yüküyle karşılaştırmaktadır.Gelir kaydedilmesi sonucu gereksiz kdv ve kurumlar vergisi ödenmesine sebebiyet vermektedir.Ayrıca Vergi usul kanunu açısından şirketi vergi kanunlarına muhalefet ve sahte fatura suçuyla karşı karşıya bırakmaktadır.
Üst düzey çalışanların performansını daha iyi göstermek adına satılamaz durumda olan ürünleri halen satılabilir ürün fiyatından aktifde göstermesi, amortisman ve yıpranma payı ayırmasına engel olması, tazminat ve yükümlülükleri bilançoda göstermemesi, dava ve icra safhasında bulunan ticari alacakları halen tahsil edilebilir gibi aktifde göstermesi en sık karşılaşılan suiistimal türleridir.
Özellikle pandemi döneminde şirket çalışanlarının evden çalışması döneminde çalışanın görevlerini başka birine yaptırması, gerçekte olmayacak kadar mükemmel performans göstermesi, yeterli bilgi ve beceriye sahip olmayan çalışanın bu işini başkasına yaptırarak sanki kendi yapmış gibi raporlaması sonucunda farklı görevlere getirilmesi, diğer çalışanlara haksızlık yapılması gibi sonuçlara sebep olmaktadır.Evden çalışma veya dönüşümlü çalışma birçok işverenin maliyet azaltılması yönünde karar almasında etken olmuştur.Çalışanlarına tahsis edilmiş yüzlerce metrekare yerin kirası, yemek /çay/kahve giderleri, servis taşıma maliyeti, ısıtma ve soğutma masrafları gibi masrafların asgari seviyeye inmesi işverenleri bu yöntemi seçmeye alternatif olmuştur.Bu durumun getirisi olduğu kadar, birçok dezavantajları da bulunmaktadır.Şirketin bir çok noktası yeterli kontrol ve denetim dışında kalmaktadır.
Siber Güvenlik açısından; şirket çalışanları evden veya farklı noktalardan şirketin bilgisayarlarına bağlanıp çalışmaktadır.Bu durum siber güvenlik açısından çok farklı tehditlere açık kapı bırakmaktadır.Şirket bilgilerinin kopyalanması, çalınması, şirket sırlarının ortaya çıkartılması gibi hiç istenmeyen olaylarla karşı karşıya kalmamak için şirketlerin ekstra bir güvenlik duvarlarına ihtiyaçları vardır.
SUİTİMALCİNİN BEDEN DİLİ
Şirket içinde çalışanların bir arada bulunduğu ortamlarda suiistimalcinin bir takım beden hareketleri suiistimal belirtisi olabilir;
---her zamanki yaşama alışkanlıkları değişmiştir, farklı giyinip farklı lüks yaşama yönelmiştir.Pahalı bir klübe üye olmuş, spor salonlarına ve gece klüplerine gitmeye başlamış ise farklı bir yaşam tarzı suiistimalciyi ele verebilir.
---stres nedeniyle aşırı sinir hali veya aşırı neşeli halleri olabilir.Konuşurken titreme, terleme ve sığ nefes alma, göz temasından kaçınma, gerginlik hallerinin sürekli olması , alınganlık, kavgacı halleri gibi beden dilindeki faklılıklar suiistimalin belirtisi olabilir.
---alkol ve madde kullanımı olabilir,
bu durumlar evden çalışma döneminde farkedilmeyebilir.
TEDBİRLER NE OLABİLİR?
Maalesef suiistimali tamamıyle engellemek mümkün değil, ancak suiistimali azaltmak ve beklenilen fırsatı vermemek en iyi metoddur.Çalınan nakit ya da kıymetli varlıkları geri getirmek nerdeyse imkansızdır.Suistimal yapanın tespiti ve cezalandırılacağı konusunda mesaj vermek, şirket içinde denetim mekanizması kurmak, çalışanlarının görev yerlerini rotasyona tabi tutmak alınabilecek tedbirlerdendir.
Onaylı tedarikçi listelerini önceden hazırlayıp satın alma bölümlerinin bu listenin dışına çıkmamasını sağlamak,
Müşteri tahsilat ve satış politikası prosedürlerini önceden belirlemek,
Bir sürü farklı işi hep aynı kişiye yaptırmamak, (muhasebeyi aynı kişi finasmanı aynı kişi personel takibi aynı kişinin yapması gibi)
Belirli yıllarda her iki yılda gibi çalışanların görev yerlerini ve görev tanımlarını değiştirmek, farklı bir müdür ve sorumluya bağlı olarak çalıştırmak gibi,
Tedbirler alınabilir.
HİLE NASIL ORTAYA ÇIKIYOR?
Yine suiistimalin en çok ortaya çıkışı “İHBAR”ile P oranında oluyor.Diğer denetim 0 veya tesadüfen olarak ortaya çıkıyor.Bu ihbarların maalesef bir çoğuda önceleri bu suitimalin içinde yer alıp daha sonra dışlanan veya yeteri kadar pay verilmeyen kişilerde yapıyor.
İhbarlar konusunda son sözler;
“PARA HER KAPIYI AÇAR FAKAT KİLİTLEYEMEZ”
HİLEYİ İHBAR EDECEK KİŞİLER AYNI ORTAMDA BULUNMUYOR OLABİLİRLER, İHBAR EDİLMEDİĞİ İÇİN HİLE UZAYIP DEVAM EDİYOR
Dava Destek Danışmanlığı Nedir?
Bu konu hukuki süreçteki ihtiyacınız olan önemli bir yardım branşıdır.
Hukuki anlaşmazlıklar her zaman hoşgörü ve uzlaşma ile çözülemez. Bazı durumlarda, mahkemeye gitmek ve yargı yoluna başvurmak zorunlu hale gelebilir. Ancak, bir dava süreci, hukuki bilgi ve deneyim gerektiren karmaşık bir süreçtir. Bu noktada, dava destek danışmanlığı devreye girer. Dava destek danışmanları, bireylere ve şirketlere hukuki süreçlerinde yardımcı olur ve dava sürecini daha anlaşılır ve yönetilebilir hale getirir.
Dava Destek Danışmanlığının Anlamı
Dava destek danışmanlığı, bir hukuk davası sırasında taraflara hukuki süreçte yol gösteren ve yardım eden bir hizmettir. Bu tür danışmanlar, avukatlardan farklıdır ve genellikle dava öncesi ve dava sırası aşamalarda destek sağlarlar. Daha iyi anlayabilmeniz için aşağıda dava destek danışmanlarının sağlayabileceği bazı hizmetler yer almaktadır.
Hukuki Araştırma: Dava destek danışmanları, hukuki belgelerin ve kaynakların araştırılması, incelenmesi ve derlenmesi konusunda uzmandırlar. Bu, davayla ilgili önemli kanıtları ve bilgileri belirlemek için kritik bir adımdır.
Dokümantasyon Hazırlığı: Hukuki belgelerin hazırlanması ve düzenlenmesi, mahkemeye sunulacak dökümantasyonun doğru ve eksiksiz olmasını sağlar. Dava destek danışmanları, mahkeme dosyalarını düzenler ve gerekli belgeleri hazırlarlar.
Şahit ve Delil Yönetimi: Dava sırasında şahitlerin ve delillerin düzenli bir şekilde yönetilmesi gereklidir. Dava destek danışmanları, tanıkların ifadelerinin hazırlanması ve delillerin korunması konusunda yardımcı olurlar.
Hukuki Sürecin İzlenmesi: Dava destek danışmanları, dava sürecini takip ederler. Duruşma tarihlerini, önemli tarihleri ve davanın ilerleyişini izlerler ve müvekkillere bilgi sağlarlar.
İletişim ve Koordinasyon: Dava sırasında tüm taraflar arasında etkili iletişim ve koordinasyon önemlidir. Dava destek danışmanları, avukatlar, müvekkiller ve mahkeme ile iletişimde aracı rol oynarlar.
Sonuç
Dava destek danışmanlığı, hukuki süreçleri daha yönetilebilir ve düzenli hale getirmek için vazgeçilmez bir rol oynamaktadır. Bu profesyoneller, müvekkillerin hukuki haklarını korumalarına yardımcı olur ve dava sürecinin karmaşıklığını azaltır. Hukuki anlaşmazlıklarla karşı karşıya kaldığınızda, dava destek danışmanlarından profesyonel yardım alarak daha güvende hissedebilirsiniz.
Muhasebe ve finans yönetimi alanında 30 yıla yaklaşan deneyimiyle Fikriye Aslan firmaların daha az vergi ödemekle ve teşviklerden yararlanmakla ilgili yasal yolları hala çok iyi bilmediğini düşünüyor.
Aslan’a göre vergisel yüklerin yönetilmesi basiret sahibi bir patronun, yasaları bilen, gelişmeleri takip eden bir mali yöneticinin çok iyi bilmesi gereken bir konu.
“Yasalara uyarak, yasaların size tanıdığı yolları bilerek ödediğiniz vergiyi ve sigorta primlerini azaltabilirsiniz” diyen Fikriye Aslan, bu alanda firmaların farkındalıklarını artırmak için eğitim ve danışmanlık hizmeti veriyor.
“İletişim, yatırım, pazarlama danışmanlığı alan çok firma var ama daha az vergi ödemekle ilgili danışmanlık alanı çok az görürsünüz” diyen Fikriye Aslan’a göre vergi yükünün bu kadar ağır olduğu bir ortamda firmaların bu işe çok daha fazla dikkat etmeleri gerekiyor. Çünkü devlet yaptığı yasal düzenlemeler ile firmalara bunun yolunu da açmış durumda.
“Daha az vergi ödemek için finansal raporlarınızla oynamanız, yasal sınırları zorlamanız gerekmiyor” diyen Aslan, bu noktada kavramların yeterince anlaşılmadığını belirtiyor. Aslan, daha az vergi vermenin yolları ile ilgili şu bilgileri veriyor. “Devlet firmalara bir takım haklar tanımış, stoklarınızı kayda alırken, ihracat ve ithalat yaparken, yurtdışında üretim yaptırırken tamamen yasal yollarla ödeyeceğiniz vergiyi azaltabilirsiniz. Ayrıca yeni yatırımcıya, genç girişimciye, yeni üretim hattı kuran işletmeciye tanınan teşvikler ve haklar var. Bu hakları kullanarak teşvik geliri elde etmek ve bazı vergi ve sigorta prim yüklerinden kurtulmak mümkün.”
Aslan özellikle devletin çalışanlar için verdiği teşvikleri ve bunların sağladığı vergisel avantajları şöyle dile getiriyor: “Devlet, şirketlere özellikle çalışan personele yönelik önemli teşvikler veriyor. İş verenler ya bunlardan habersiz oldukları için ya da doğru yönlendirilmedikleri için bu fırsatlardan yararlanamıyor. Oysa yeni işe girenlerde yüzde yüz diğer çalışanlarda ise yüzde 45’e kadar prim avantajları mevcut. Bu oranlar bu imkanlardan yararlananlar için piyasada önemli rekabet avantajı sağlar.
Vergi yasalarını ve içtihatları çok sıkı takip eden Aslan’a göre Ticaret Kanunu ve Vergi Usul Kanunu’nda devlet bu yolları son derece geniş tutmuş ve içtihatlardan yeterince yararlanmış. Ancak firmalar çoğu zaman bilgisizlikten kimi zamansa korktukları için bu haklardan yararlanamıyor.
Firmaların mali yöneticilerine verdikleri eğitimlerde ve danışmanlıklarda bunu çok net gördüklerini söyleyen Fikriye Aslan, zamanın daha az vergi ve prim ödemek için doğru zaman olduğunu ve bunda yasal açıdan korkacak bir şey olmadığını hatırlatıyor. Yine de ekliyor “Siz yine de devlete karşı olan yükümlülüklerinizi mutlaka bir bilenin danışmanlığı ile yönetin.”
FİRMANIZ, FİNANSAL BİR SUİSTİMAL, HİLE VE SALDIRIYLA KARŞI KARŞIYA KALDIĞINDA BÜTÜN DENGELER BİR ANDA DEĞİŞEBİLİR. SON DERECE GÜÇLÜ GÖRÜNEN FİRMALARIN BU ÇEŞİT SUİSTİMALLERLE İÇTEN İÇE ÇÜRÜMÜŞ AĞAÇLARA DÖNÜŞTÜĞÜNÜ ÇOK GÖRDÜK. ELBETTE HİÇBİR ŞEY BİR GECEDE OLMUYOR. KÜÇÜK İHMALLER VE İYİ NİYETLİ GÖRMEZDEN GELMELER BİR SÜRE SONRA BÜYÜK BİR YIKIMA DÖNÜŞÜYOR. SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR FİNANSAL MODEL KURMAK İÇİN YOĞUN REKABETLE, YÜKSEK MALİYETLE MÜCADELE EDEN FİRMANIZA BİR DE SUİSTİMAL YÜKÜNÜ YÜKLEMEMEK GEREKİYOR.
Sürdürülebilirlik diye başlayan yazıları okumayı bıraktınız mı? Haklısınız. Üçüncü sınıf kömürden elektrik üretmeye çalışan ülkelerin, düzmece denetim şirketi raporuyla emisyon değerlerini gizleyen küresel markaların olduğu bir ortamda kullandığınız deodoranta laf edilmesi hiç adil değil. İnsanın doğa ile uyum içinde yaşaması fikri bütünüyle inandırıcılığını kaybetti. Artık tek bir hedef var: Daha fazla zarar vermemek. İşte bu, sürdürülebilirliğin temelidir. İnsan geçtiği her yerde ne yazık ki kendinden büyük bir ayak izi bırakıyor. İnsanoğlunun bu yıkıcı etkisi sadece gezegenimize karşı değil. O yüzden de sürdürülebilirlik, sadece çevre için kullanılan bir kavram değil.
Benim bahsedeceğim sürdürülebilirlik, işletmelerin finansal varlıklarını koruyarak hayatta kalma mücadeleleriyle ilgili. Bunun için, yersiz bir iyimserlik yerine güçlü bir denetim ve savunma mekanizması geliştirilmesini savunuyoruz. Firmanız, finansal bir suistimal, hile ve saldırıyla karşı karşıya kaldığında bütün dengeler bir anda değişebilir. Son derece güçlü görünen firmaların bu çeşit suistimallerle içten içe çürümüş ağaçlara dönüştüğünü çok gördük. Elbette hiçbir şey bir gecede olmuyor. Küçük ihmaller ve iyi niyetli görmezden gelmeler bir süre sonra büyük bir yıkıma dönüşüyor. Bu makale, size son derece güvenilir ve güncel birtakım istatistikler vererek, işletmelerin karşı karşıya kaldıkları finansal hile ve suistimalleri anlatacak. O sebeple önce bu verilerin kaynağı hakkında bilgi verelim. Suistimal İnceleme Uzmanları Derneği (ACFE) firmalara karşı işlenen finansal suçları izlemek için 1988 yılında ABD’de kurulmuş bir kurumdur. Kurum, bütün dünyada yaptığı anketler ve vaka analizleri sonrası iki yılda bir kapsamlı bir rapor hazırlar. Bu makalede paylaşacağım veriler de ACFE’nin 2022 yılı raporundan alınmıştır.
SEBEPLER VE SONUÇLARI
Firmalara karşı işlenen mali suçların diğer suçlara göre oranı artmıyor olsa bile verdiği zarar büyüyor. Bunun üç önemli nedeni var. Birincisi, teknolojinin hızlı gelişimi sonucu ortaya çıkan yeni dijital yollar: Hem finansal suç işlemenin hem de işlenen suçu gizlemenin yolu kolaylaşıyor ama aynı teknoloji bu suçlara karşı savunma geliştirilmesi için de kullanılıyor. İkincisi ise salgınla hayatımıza giren esnek çalışma modeli: Ofis ortamı dışında işlenen suçları izlemek çok daha zor. Bir sebep daha var, o da sosyal medyada işlenen daha konforlu ve keyifli bir hayat özlemi: Bu sanal dünya, insanları çalıştıkları hatta yönettikleri firmalara karşı suç işlemeye itiyor.
SUİSTİMALİ TESPİT KOLAY OLMUYOR
125 ülkede 2.504 vakanın incelenmesiyle ortaya çıkan verilere göre, finansal suistimale uğrayan firmaların yüzde 52’si suistimalden kaynaklanan zararını tazmin edemiyor. Çünkü suistimal gerçekleştikten sonra karmaşık kayıt sistemi içinde hasarı tam tespit etmek zor olduğu kadar, bunu piyasadan gizlemek de zor. O sebeple kol kırılıp yen içinde kalıyor. Dünyada bir firmanın uğradığı suistimali tespit süresi ise ortalama 14 ay. Çünkü minareyi çalan kılıfını da uyduruyor. Bu sürede firmalar yine küresel ortalamaya göre ayda 8.300 dolar kaybediyor. Çarpıcı olan, küçük işletmelerde finansal suçların işlenmesi oranı büyük firmalara göre çok daha yüksek. Çünkü denetim mekanizması zayıf, eğitim yok. Küçük işletmelerde fatura suistimalleri büyük işletmelere göre iki kat daha fazla. Çek ve diğer ödeme tahrifatları yoluyla işlenen suçlar ise büyük işletmelere göre dört kat yüksek gerçekleşiyor. Firmalara karşı işlenen bu suçların tespitiyle ilgili istatistikler de çok çarpıcı. Yüzde 40’tan fazla vaka, ihbar yoluyla tespit ediliyor. İhbarcıların yüzde 50’si de diğer çalışanlardan oluşuyor. Yani, başka bir ifadeyle suç ortakları suçu ihbar ediyor. İhbar olmadığı sürece tespit zor, çünkü bunun için iyi çalışan bir denetim mekanizmasına ihtiyaç var ve firmalar bu tip bir denetim yatırım yapmak yerine bu riski satın alıyorlar.
SUİSTİMALLER HANGİ DEPARTMANLARDA GERÇEKLEŞİYOR?
Suistimallerin yarıdan fazlası, şu dört departmanda gerçekleşiyor: Operasyon (yüzde 15), üst yönetim (yüzde 12), muhasebe (yüzde 11) ve satış (yüzde 11). Yani bir işletmeyi finansal açıdan hedef almanın birçok yolu var ama sonuç neredeyse bir tane. Firmalar böyle bir durumla karşılaştıklarında yüzde 80 oranında kendi iç disiplin yollarını uyguluyorlar. Yani suistimali gerçekleştireni işten çıkarıyor ya da tespit edebildikleri kazanımlarını geri almaya çalışıyorlar. Fakat her iki firmadan biri, hiçbir zararını tazmin edemiyor.
SUİSTİMALE KARŞI SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK MEKANİZMASI
Burada bir gerçek var: Hiçbir kilit, kötü niyetli insanları durdurmuyor. Dolayısıyla her zaman böyle bir suistimal ihtimalini kabul ederek çalışmak gerekiyor. Suistimal ve hile ile mücadele çok boyutlu ve uzmanlık isteyen bir süreçtir. Sadece teknoloji yatırımlarıyla bu riski bütünüyle ortadan kaldırmak mümkün değildir. Çok sevdiğim bir Yunan atasözü diyor ki, “Para belki her kapıyı açar ama kilitleyemez.” İnsana bağlı sorunların çözümünde de insan aklının kullanılması gerekiyor. Bunun yolu da eğitim ve farkındalıktan geçiyor. Yine ACFE raporundan güncel bir istatistikle, eğitimin bu alandaki önemine vurgu yapalım: Suistimal farkındalık eğitimleri, ihbar yoluyla ortaya çıkan vakaları iki kat artırıyor! Ayrıca bu tip durumlar için geliştirilmiş sigortacılık sektörü ürünleri de giderek yaygınlaşıyor. Sürdürülebilir bir finansal model kurmak için yıkıcı rekabetle, yüksek maliyetle mücadele eden sisteme bir de suistimal yükünü yüklememek gerekiyor. Bunun içinse gerekli yatırımları zamanında yapmak, insanoğlunun bıraktığı bu yıkıcı ayak izine karşı hazırlıklı olmak gerekiyor. Alınabilecek tedbirlerin ne olduğuna ise bir başka yazıda değineceğiz.
Sürdürülebilirlik diye başlayan yazıları okumayı bıraktınız mı? Haklısınız. Üçüncü sınıf kömürden elektrik üretmeye çalışan ülkelerin, düzmece denetim şirketi raporu ile emisyon değerlerini gizleyen küresel markaların olduğu ortamda, kullandığınız deodoranta laf edilmesi hiç adil değil. İnsanın doğa ile uyum içinde yaşaması fikri, bütünüyle inandırıcılığını kaybetti. Artık tek bir hedef var “Daha fazla zarar vermemek”. İşte bu, sürdürülebilirliğin temeli. İnsan, geçtiği her yerde ne yazık ki kendinden büyük bir ayak izi bırakıyor. Bu yıkıcı etki sadece gezegenimize karşı değil. O yüzden sürdürülebilirlik, sadece çevre için kullanılan bir kavram değil. Bizim bahsedeceğimiz sürdürülebilirlik, işletmelerin finansal varlıklarını koruyarak hayatta kalma mücadeleleri ile ilgili. Bunun için yersiz bir iyimserlik yerine, güçlü bir denetim ve savunma mekanizması geliştirilmesini savunuyoruz.
Firmanız, finansal bir suistimal, hile ve saldırı ile karşı karşıya kaldığında bütün dengeler bir anda değişebilir. Son derece güçlü görünen firmaların bu çeşit suistimallerle içten içe çürümüş ağaçlara dönüştüğünü çok gördük. Elbette hiçbir şey bir gecede olmuyor. Küçük ihmaller, iyi niyetli görmezden gelmeler bir süre sonra büyük bir yıkıma dönüşüyor. Bu makale, size son derece güvenilir ve güncel birtakım istatistikler vererek işletmelerin karşı karşıya kaldıkları finansal hile ve suistimalleri anlatacak. Suistimal İnceleme Uzmanları Derneği (ACFE), firmalara karşı işlenen finansal suçları izlemek için 1988 yılında Amerika’da kurulmuş. Kurum, bütün dünyada yaptığı anketler ve vaka analizleri sonrası iki yılda bir kapsamlı bir rapor hazırlıyor. Bu yazıda sizinle paylaşacağımız veriler de işte bu ACFE’nin 2022 yılı raporundan.
Sebepler ve sonuçları
Firmalara karşı işlenen mali suçların diğer suçlara göre oranı artmıyor olsa bile verdiği zarar büyüyor. Bunun üç önemli nedeni var. Birincisi teknolojinin hızlı gelişimi sonucu ortaya çıkan yeni dijital yollar. Hem finansal suç işlemenin hem de işlenen suçu gizlemenin yolu kolaylaşıyor. Ama aynı teknoloji, bu suçlara karşı savunma geliştirilmesi için de kullanılıyor. İkincisi ise pandemi ile birlikte hayatımıza giren esnek çalışma modeli. Ofis ortamı dışında işlenen suçları izlemek çok daha zor. Bir sebep daha var. O da sosyal medyada işlenen daha konforlu ve keyifli bir hayat özlemi. Bu sanal dünya, insanları çalıştıkları hatta yönettikleri firmalara karşı suç işlemeye itiyor.
Suistimali tespit kolay olmuyor
125 ülkede 2 bin 504 vakanın incelenmesi ile ortaya çıkan verilere göre bir finansal suistimale uğrayan firmaların yüzde 52’si, suistimalden kaynaklanan zararını tazmin edemiyor. Çünkü suistimal gerçekleştikten sonra karmaşık kayıt sistemi içinde hasarı tespit etmek zor olduğu kadar, bunu piyasadan gizlemek de zor. O sebeple kol kırılıp yen içinde kalıyor. Dünyada bir firmanın uğradığı suistimali tespit süresi ortalama 14 ay. Çünkü minareyi çalan kılıfını da uyduruyor. Bu sürede firmalar yine küresel ortalamaya göre ayda 8 bin 300 dolar kaybediyor. Çarpıcı olan, küçük işletmelerde finansal suçların işlenme oranı büyük firmalara göre çok daha yüksek. Çünkü denetim mekanizması zayıf, eğitim yok. Küçük işletmelerde fatura suistimalleri, büyük işletmelere göre iki kat fazla. Çek ve diğer ödeme tahrifatları yoluyla işlenen suçlar ise büyük işletmelere göre dört kat fazla. Firmalara karşı işlenen bu suçların tespiti ile ilgili istatistik de çok çarpıcı. Yüzde 40’tan fazla vaka, ihbar yoluyla tespit ediliyor. Burada da ihbarcı, yüzde 50 oranında diğer çalışan oluyor. Yani bir başka ifade ile suç ortağı. İhbar olmadığı sürece tespit zor çünkü bunun için iyi çalışan bir denetim mekanizmasına ihtiyaç var ve firmalar bu tip bir denetime yatırım yapmak yerine bu riski satın alıyorlar. Suistimallerin yarıdan fazlası şu dört departmanda gerçekleşiyor:
Operasyon:
Muhasebe:
Üst Yönetim:
Satış:
Yani bir işletmeyi finansal açıdan hedef almanın birçok yolu var. Ama sonuç neredeyse bir tane. Firmalar böyle bir durum ile karşılaştıklarında yüzde 80 oranında kendi iç disiplin yollarını uyguluyorlar. Yani suistimalciyi işten çıkarıyor ya da tespit edebildikleri kazanımlarını geri almaya çalışıyorlar. Fakat her iki firmadan biri hiçbir zararını tazmin edemiyor.
Suistimale karşı sürdürülebilirlik
mekanizması Burada bir gerçek var; hiçbir kilit, kötü niyetli insanları durdurmuyor. Bunun için böyle bir suistimal ihtimalini her zaman kabul ederek çalışmak gerekiyor. Suistimal ve hile ile mücadele çok boyutlu ve uzmanlık isteyen bir süreç. Sadece teknoloji yatırımları ile bu riski bütünüyle ortadan kaldırmak mümkün değil. Bir Yunan atasözü diyor ki “Para belki her kapıyı açar ama kilitleyemez.” İnsana bağlı sorunların çözümünde de insan aklının kullanılması gerekiyor. Bunun yolu da eğitim ve farkındalıktan geçiyor. ACFE raporuna göre suistimal farkındalık eğitimleri, ihbar yoluyla ortaya çıkan vakaları iki kat artıyor. Ayrıca bu tip durumlar için geliştirilmiş sigortacılık sektörü ürünleri de giderek yaygınlaşıyor. Sürdürülebilir bir finansal model kurmak için yıkıcı rekabetle, yüksek maliyetle mücadele eden sisteme bir de suistimal yükünü yüklememek gerekiyor. Bunun içinse gerekli yatırımları zamanında yapmak, insanın bıraktığı bu yıkıcı ayak izine karşı hazırlıklı olmak gerekiyor. Alınabilecek tedbirlerin ne olduğuna ise bir başka yazıda değineceğiz
Döviz kurunda ani yükselişler ve enflasyona bağlı maliyet artışları finansal suistimallere zemin hazırlayabiliyor. Adli Muhasebe ve Hile Denetimi Uzmanı Fikriye Aslan, mali yapısı bozulan şirketlerin krediye erişim için bilançolarda makyaj adı altında kalem oynattığına dikkat çekti. Aslan, şirket içi suiistimallerin de pandemiden buyana yüzde 20 arttığını kaydetti.
Hamide HANGÜL
Son dönemde kurlardaki yükseliş ve enflasyon şirketleri sıkıntıya sokuyor. Bu durum finansal suiistimallere zemin oluşturuyor. Türkiye’nin tek kadın Adli Muhasebe ve Hile Denetimi Uzmanı olan Pusula Danışmanlık’ın Kurucusu Fikriye Aslan, eskiye oranla daha sık yaşandığını söylediği mali suçları ve suiistimalleri Dünya Gazetesi’ne anlattı.
Denetledikleri işletmelerde “Bilançoların gerçeğe uygunluğunu, tahsilatların gerçek olup olmadığını, karşılığında ne kadar hizmet satın alındığını ve cari işlem sonuçlarını” incelediklerini belirten Fikriye Aslan, “Şu günlerde en çok karşılaştığımız olay mali tablo hileleri” dedi. Öz kaynakları sıkıntıya girmiş, kredibilitesi zarar görmüş, maliyetleri ve ciroları çok hızlı değişmiş firmalarda krediye erişim için “makyaj” adı altında çok fazla kalem oynatıldığını söyleyen Aslan, aktiflerini yüksek gösteren firmaların bu şekilde krediye ulaşmaya çalıştıklarını söyledi. İhtiyaç duyulan kredinin miktarına göre makyajın boyutunun da büyüdüğünü belirten Aslan, bazı firmalar için bunun makyaj düzeyinde kalırken, bazıları içinse makyajı aştığını açıkladı.
Hilenin izini sürmeye mali tablolardan başlıyoruz
Ekonomik dalgalanmaların suistimallere açık alanlar oluşturduğunu, bu dönemlerde işlerinin arttığı belirten Aslan, hilenin izini sürmeye mali tablolardan başladıklarını açıkladı. Aslan, böyle bir suiistimalin bütün boyutlarıyla tespitinin 6 aydan başlayarak 3 yıla kadar sürebildiğine işaret eder, “Sahte faturalar bize kokar” diyerek, en çok yapılan mali tablo hilelerinden birinin ciroyu yüksek göstermek olduğuna işaret etti. “Fazladan fatura kestirir, raporlama bittikten sonra malları iade alır. En sık yapılan şey bu” diyen Aslan, insanların kendisine, “Bu kadar çok çalışmama rağmen kazandığım para nereye gidiyor?” diye sorduğunu söyledi. Aslan, şirket içi bir suiistimalin en iyi ihtimalle 4 yılda anlaşıldığını, 18 yıl fark edilmeyen suiistimallere şahit olduğunu söyledi.
Tahsilatına bakmak lazım
İşlerinin “Kötüye karşı önlem almak” olduğunun altını çizen Aslan, “Burada işveren, yönetim kurulu üyeleri ya da ortakların dikkat etmesi gereken nokta, siparişin ya da satışların tahsilatının yapılmış olmasından prim vermektir. Yani tahsilatını bakmak lazım. Ciro çok şişik ancak parası nerede? Burada tedbir noktası budur. Sürekli düşük giden limitler birden yükseliyorsa, oradan bir şimşek çakmalı. Siparişler ayın son birkaç gününe mi kitleniyor. Buralar sinyal veriyor aslında” uyarısında bulundu.
Uzaktan çalışma denetimi zorlaştırıyor
Şişik ciro karşısında vergi durumunun sorulmasına Aslan, şu yanıtı veriyor: “Sanal bir satış yapıp vergisini ödeterek, bir ay sonra o mal iade olduğunda vergiden düştüğü için karşı taraftan KDV’sini alabilir. Vergi açısından da iade gelen malın KDV’sini indirim konusu yapıyorsunuz. Öbür taraftan hesaplanan KDV yapıyorsunuz muhasebe yönünden, yani KDV dengeleniyor. Ancak cebe giren para başkasında” dedi. Suistimallerin pandemiden bu yana yüzde 20 arttığına işaret eden Aslan, “Fatura yaratma ve fatura oynamada sahtecilik yüzde 20 arttı. Uzaktan çalışmanın çok güzel yönleri var ama denetimi zorlaştırdı” diye konuştu.
Firmaların aylık kaybı 8 bin 300 doları buluyor
Suiistimal İnceleme Uzmanları Derneği’nin (ACFE) 2022 yılı raporu, suiistimalleri göstermesi açısından çok çarpıcı verileri ortaya koyuyor. Rapora göre, 125 ülkede 2 bin 504 vakanın incelendi. Bu verilere göre, finansal suiistimale uğrayan firmaların yüzde 52’si suiistimalden kaynaklanan zararı tazmin edemiyor. Rapora göre, dünyada bir firmanın uğradığı suiistimali tespit süresi ortalama 14 ay. Bu sürede firmalar yine küresel ortalamaya göre ayda 8 bin 300 dolar kaybediyor. Küçük işletmelerde fatura suiistimalleri büyük işletmelere göre 2 kat fazla.